30 Ocak 2010 Cumartesi

YENİ İSTANBUL MASALI

Bir varmış bir yokmuş! Ülkenin birinde, bir şehir varmış. Ya da şehrin birinde, koca bir ülke! Taşı toprağı altın sanırmış herkes. Tası tarağı alan gelmiş. Önce küçükmüş bu şehir. Sonra büyümüş, uçsuz bucaksız olmuş. Her yer, her yere karışmış. İzler kaybolmuş. Ne doğudaymış, ne tam batılı olmuş. En çok da bundan çekmiş. Sıkışmış araya, yeri yurdu bilinmez olmuş! Adına İSTANBUL demişler bu şehrin. Alan cennetlik olmuş. Gelen dönememiş, dönen unutamamış! Şiir olmuş, şarkı olmuş. Ne çok rengi varmış İstanbul'un. Hepsi de ne çok yakışırmış! Mavisi, kırmızısı, yeşili hatta moru varmış. Hele bir bembeyaz oldu mu İstanbul, bambaşka olurmuş! Saraylara layıkmış, her yeri ayrı saraymış! Sığmamış bir çağa, Yeni Çağ'a taşmış! Zulüm görmüş, savaşlara girmiş! Canlar vermiş, canlar almış! Ne can alan pişman olmuş, ne veren canını! Yokmuş eşi benzeri, bundanmış nazı! Herkesin aklı da ondaymış, gözü de! O hepsinden akıllıymış. Sokaklarında bir duman gezermiş. Tütsüye benzermiş bu duman. Bir içine çeken, iflah olmazmış bir daha. Lokman Hekim gelse fayda etmezmiş. Yine İSTANBUL'MUŞ çaresi bu derdin. Hem dertmiş İSTANBUL hem deva. Hem en kolaymış hem ondan zoru yokmuş. Büyücüymüş İstanbul. Kahinmiş! Herkes bile bile lades dermiş. Bilerek kanarmış İstanbul'a, gülerek düşermiş. Gelenler kazanmış, kaybedenler dönmüş! Suçlu hep İstanbul'muş güya! Gaddarmış! Bir tuttu mu, bırakmazmış. Ne onunla olurmuş, ne onsuz. Bıçak sırtıymış! Onunla insanın başı hep belada olurmuş ya, onsuz da zaman dururmuş. Tepesi yediymiş. Yakası iki! Mevsimi on! İçinden su geçermiş. Boğazmış İstanbul! Ekmek olmuş, ulu çınar olmuş. Dallarına adaklar bağlanmış, umut olmuş. Dalları ne çokmuş! Yıkılmamış hiç, yorulmamış. Seçmemiş geleni. Zaten seçebilseymiş, tenha olurmuş yolları. O Herkesi almış!. Gelen günahını getirmiş. Öfkesini, hıncını almış gelirken. İstanbul bir taneymiş, gelenler bin. Hepsini almış sırtına, gemileri aldığı gibi. Bir gün şikayet etmemiş, ağlamamış bir gün. Neyi varsa vermiş, neyi varsa almışlar. Gık dememiş! Betonlar dökmüşler göğsüne, taş olmamış kalbi. Söylenmemiş, gönül koymamış. Canı yanmış, eti acımış! 'Olsun!' demiş, 'Yarın, geçer!'. Yıllar geçmiş, yarın olmamış!
Güzel günler de görmüş ama istanbul. İstanbul olduğu günler olmuş! Çekinirlermiş ondan. Kaybetmekten korkarlarmış. Tanrılarına şükrederlermiş İstanbul için. Öperlermiş uyumadan önce onu. Süslenirlermiş İstanbul için. Güllere, lalelere sararlarmış. Türkçesi bile başkaymış ozaman. 'İstanbul Türkçe'si' denirmiş Türçe'nin en güzeline!
Bir gün 'yeni insanlar' gelmiş İstanbul'a. Ne olduysa da bundan sonra olmuş. 'Yeni gelenler', bakılınca, benziyormuş eskilere dışardan. İki elleri, iki ayakları, iki gözleri varmış. İki ayakları üzerinde duruyorlarmış onlar da. Günler geçtikçe 'yenilerin' eskilere pek de benzemediğini anlamış İstanbul! Yeni gelenler de konuşuyormuş ama dinlemiyormuş hiç. Konuşuyorlarmış ama anlaşamıyorlarmış. Kızgınlarmış hep. Gürültülüymüş yeniler, dağınıkmış. Düzeni sevmezlermiş, var olanı bozarlarmış. Küfürbazmış yeniler, kadınları bile! Tuhaf yürürlermiş. Gören 'DARWIN haklı' dermiş! Kötüye gitmiş herşey. Herşey bozulmuş. Bozmuş yeni gelenler. İnsan denizi olmuş İstanbul. Dibi de görünmüyormuş üstelik. Kirliymiş! İstanbul'a onlar getirmiş bu kiri, İstanbul günahsızmış. Renkler solmuş yavaş yavaş. Yüzü asılmış İstanbul'un. Sokaklarından mutsuzluk taşar olmuş. Sokakları mutsuzmuş! İlk defa ihtiyarlamış yaşlı İstanbul, ilk defa yorgun hissetmiş kendini. İlk defa pişman olmuş İstanbul olmaktan. Yeni gelenler çok üzmüş, çok utandırmış onu. Yüzü kızarmış. Yeni gelenlerin yüzü kızarmazmış oysa, utanmazlarmış hiç bir şeyden. İki yüzü varmış onların. Kimine iki yüz bile azmış. 'İşte bu yüzden !'demiş İstanbul ' Bu yüzden tanıyamıyorum onları ben!'. Gelenler sormamış gelirken, izin almamış. Ağlamış gizli gizli. Gösteremezmiş ağladığını ama kimselere, İstanbul'muş çünkü o hala her şeye rağmen!
İnatçıymış İstanbul, direniyormuş inatla. 'Yeni Gelenler' hiç anlamasalar da onu, o ağarlıyormuş hala gelenleri, binbir türlü çalışkanlıkla. Büyükşehir 'Çalışıyormuş'. 'Yeni Gelenlere' rağmen güzelmiş İstanbul, gülümsermiş... Zorla! Mahçup olsa da dostlarına; Newyork'a, Londra'ya, Paris'e, Berlin'e, Roma'ya, Viyana'ya, Budapeşte'ye, Prag'a... Laf taşımamış yine de oralara. Dik durmuş durabildiğince. Diz çökmemiş! Çökmemiş çünkü daha!
Çok insan görmüş koca İstanbul, çok insan tanımış. Alışıkmış yeniye, hazırmış her şeye. Bilgeymiş, sabırlıymış. Ne yapsa olmamış ama, sindirememiş yenileri, anlayamamış, alışamamış, yakıştıramamış, sevememiş hatta!. 'Belki bunlar gider!' demiş. 'Belki daha yeniler gelir, eskilere benzer onlar. Ben yine İstanbul olurum belki!' diye kandırmış kendini, umut beslemiş. Tebessümü kırıkmış ama, en az umudu kadar! Sıvasız evlerini, yüzündeki tükürükleri, Beton çadırlarını, artıklarını, atıklarını, 'yeni dillerini' sevmemiş en çok. Türkçesi azalmış İtanbul'un. Başka şehirlerin dilleri konuşuluyormuş sokaklarında, evlerinde! Mangal dumanları öksürtmüş onu, ciğerleri acımış. Adaları görünmez olmuş. Yataklarını, dere yataklarına yapmış yeniler, solungaçları da yokmuş üstelik. Ormanları azalmış, temiz havası tükenmiş! Kurban kanları suyuna akarken, en çok o kurban olmuş sanki. Sevaplarını anlamamış pek yenilerin. Sevapları bu kadar kanlıysa, günahlarından çok korkmuş. Görmemişler olanları yeniler! 'Görmemiş'miş zaten bir çoğu! Kabaymış yeni gelenler! Cahillermiş! En güçlü düşmanı cehalet olmuş zaten İstanbul'un! En çok onlarla savaşırken yorulmuş! Düşmanın da akıllısını severmiş çünkü!
Yeniler, kendi İstanbul'larını yaratmışlar adeta. Çirkin, sevimsiz, adi bir taklitçisiymiş bu 'Gerçek' İstanbul'un. Şiirlerde ki İstanbul yıkılmış, yerine alışveriş merkezi yapılmış. Otopark olmuş yeni istanbul! İSPARK olmuş adı. Akıllı gözlerden kaçmamış bu değişim, kaçamamış. Daha iyilerine layıkmış İstanbul. Çok iyilerini görmüş çünkü. Özlemiş onları. Yeni gelenler şikayetçi değilmiş oysa. Hiç gocunmazmış yeniler, üstlerine almazlarmış tek bir yanlışlığı, çirkinliği. Sağırmış onlar, körmüş! Hiç öyle şey olur muymuş? Bir şehir ölür müymüş? Acı çeker miymiş ağaçlar, sokaklar, denizler? Unutkanlarmış ama aynı zamanda! Çok unutkan! Unutmuşlar çünkü: BAŞKA İSTANBUL YOKMUŞ!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder