4 Şubat 2010 Perşembe

ABARTMA BE MEG!

Biz kendi mahallemizde, kendi aramızda oynarken pek fark edemiyoruz da, başka mahallelerden çocuklar karışınca aramıza, gerçeklerden kaçamıyoruz. Bizim bir tane aynamız var, o da DEV aynası! Dişardan 'yeni' ayna gelince bozuluyoruz! Bazılarımızın 'Biz biz yapan enerji!' olarak tanımladığı, bazılarımızın 'zenginlik', 'özgünlük' şeklinde sevimlileştirdiği huylarımız, alışkanlıklarımız, 'dış dünyadan' bir yabancı için son derece 'acınası', 'unbelievable', 'ürkütücü' ya da 'sürprising' olabiliyor. Maalesef her sürpriz de hoş olmuyor! Yabancı gözüyle 'Türkiye Gerçeği' çırılçıplak. Işık oyunları yok, makyaj yok! Yeni bir deneyim onlar için Türkiye! Üç tarafı denizlerle çevrili bir belgesel! Gerçeklerle masallar arasında ki farkı daha hızlı kavruyor yabancılar. Bunda elbette yabancıların, 'tarafsız' kalabilme özellikleri çok etkili. Tarafsız yerliler de var elbette! Yabancılaşan yerliler! Hayran da olmayalım derim ben yabancılara, düşman da! Kendimize karşı biraz daha dürüst olsak keşke, korkmasak kendimizden bu kadar. En azından bu kadarını hak ediyoruz.
Biz çok taraflıyız! Fanatiğiz, radikaliz! Yabancılar gerçekçi, biz masalcıyız. 'Burası Türkiye!' önermesi en güvenli sığınak bizim için. Bir çok fantastik şeyi, bu önermeden aldığımız güç ile normalleştirebiliyoruz. Sıradanlaştırma yazılımları, en önemli donanımımız. Alışıyoruz hemen. Alışkanlık çok tehlikeli bir düşmandır. Sinsidir. Kör eder, saklar, kandırır! Hele sen de kör olmaya, kanmaya hazırsan...Çoğumuz hazır galiba. Şaşırmadan yaşıyoruz! Tenis maçında meşale yakıyoruz, mecliste yumruklaşıyoruz, MEG RYAN'I 15 dakikada delirtip, kaçırıyoruz. Bunlar nasıl referanslar? Gelişmekte olan ülke ne demek? Niye bir türlü gelişemiyoruz? Biz nasıl bir ülkeyiz? Bize ne oldu? Mutlu muyuz biz? Eğleniyor muyuz? Eller havaya mı? Teslim mi olduk? Kim bu göbek atan teyzeler, amcalar? Bu bir kamera şakası mı? Kameralar nerde peki? Şakayı kim, kime, ne pahasına yapıyor? Herkes şaka kaldırır mı? Kaldırmıyor. Çekmiyor bizi bizim kadar! KAÇIYOR! Şair burada 'kaçıyor' derken abartmıyor zira MEG gerçekten kaçıyor' Meg, GERÇEKTEN kaçıyor! Senden, benden kaçıyor. Giden bizden gidiyor. Bu dünyaca ünlü romantik-komedi perisi, bir anda bir korku filminin başrolü oluyor. Bunu sadece 100 bin dolar için yapıyor. Bilmeden yapıyor ama... Bilse yapmaz! Bilse gelmez! Yüzünden okunuyor! Korkuyor, telaşlanıyor! Yüzünde dehşet var, aklında onlarca soru! NE OLUYOR? Kim bu adamlar? Neden saldırıyorlar bana? Ben ne yaptım size? Özür dilerim, lütfen bırakın geçeyim! Çadırdayız diye mi bu tavır? Nefes alamıyorum! PLEASE LET ME GO! Oysa biz ne kadar alışığız bu olanlara. Ne kadar tanıdık bir fotoğraf bu! Ne var bunda? BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ bunun adı! Sizin orada yok mu MEG? Gazeteci bunları yapanlar, emekçi onlar! Niye nazik, niye dikkatli olsunlar ki? Ne gerek var? Sen hele TAKSİM'E, BEYOĞLU'NA bir çık! Azıcık alkol al! Bir bardan erkek kardeşinde olsa bir ekekle, hatta bir kadınla, hatta bir kediyle, köpekle çıkmaya çalış! Senin başına gelenler ne ki? Abartıyorsun! Gözüne ışık, ağzına mikrofon sokmadık bile daha! Neyin isyanı bu? Sen daha hiç bir şey görmedin MEG! Dua et seni yerlerde sürümedik! Haklarını da okumazdık! Bütün suç senin ayrıca, çok botoks yaptırmışsın!

Meg Ryan mühim kadın. Güzel kadın. Hoş kadın. Çok erkek, çok kadında, ondan bir parça aramıştır. Çok erkek, küçük bir parça MEG'e razıdır. Hepsini bulmak zordur! Bulsa bırakmaz, başkasına bakmaz! HEPSİ geldi MEG'in! HEPSİNİ kaçırdık! Gurur duyduk bir kez daha kendimizle, 'özgünlüğümüz'le, 'enerjimiz'le! Geri gelir mi? Gelmez değil mi? Tatile de mi gelmez? Niye gelsin, adasına gider! Meg ne yaptı acaba o 'tacizden' sonra?. Bir iki tane xanax aldı belki. Belki bir kaç bardak JACK yuvarladı! Ilık bir duş yaptı belki de! Belki hepsini aynı anda yaptı. Hakkıdır! Yapsın! Ne gerektiyse yapsın. Bari O bu TRAVMAYI çabuk atlatsın!

1 Şubat 2010 Pazartesi

KAKA GAZETE

'FENER SİVAS'I KATLETTİ' Bu bir manşet. Fenerbahçe Sivasspor'u 5-1 yendi. Maç Sivas'taydı. Bir Süper Lig maçıydı. Bu maçlardan 34 tane yapılacak toplam bu sezon. Bu sadece bir tanesiydi. En fazla 3 puandı. 3 puanı Fener aldı. Bir spor olayıydı, o kadar!
Bu manşette ki maksadı, göndermeyi sanıyorum deşifre etmeye gerek yok. Buna göre ben bu manşeti çok önemsiyorum. Bu manşet beni çok kaygılandırıyor. Çok adi buluyorum yapılanı. KAN KOKUYO ÇÜNKÜ! Ne kadar sinsice, ne kadar ucuz! Art niyet o kadar baskın ki bu 'çalışmada'! Gazetecilik değil bu. Sanıyorum en doğru tanım: KIŞKIRTMA! Hatta bir 'dalga' geçme gayreti bile var. Ayıp her şeyden önce! Ölenlere, yananlara ayıp. Burdan mı satıcaksınız gazetenizi? Bu mu yani? Her yol mu mübah? Hiç mi çekinmediniz? Orda kimse utanmaz mı? Gösterebileceğiniz maksimum akıl bu kadar mı? Ne zamandan beri bu kadar rahatız 'SİVAS KATLİAMI' ile ilgili? Geçti mi? Zaman aşımına mı uğradı? Sırada ne var? Depremde ölenler mi? Sizi bukadar kalpsiz yapan şey ne? Çoçukluğunuz çok mu zor geçti? Kimden, neyin intikamını alıyosunuz? Ayna yok mu yazı işlerinde?
Toplumsal hafızamızın kuvvetsizliğini destekleyen çok şey yaşıyoruz belki ama, bu da çok fazla. Kalp kırıcı, can yakıyor. Bunun ileri demokrasi, medeniyet veya herhangi bir başka batılı kavramla ilgisi yok. Bu manşetin basitliği, çirkinliği hiç bir şekilde mantığa bürünemez! Buna biz 'cahiller', 'sokakta ki adamlar' basın özgürlüğü mü diyeceğiz? Okuyup geçelim mi? Görmeyelim en iyisi!
Böyle bir şeyi nasıl insanlar yapar diye bir merak var içimde. Aklıma ilk GARGAMEL, DART VADER, MR.BURNS, KAPTAN HOOK gibi isimler geliyor çünkü yapılanı 'gerçekle' ilişkilendiremiyorum. Bu kadar kötü olabilmeyi anlamıyorum. Normaleştiremiyorum kafamda, alışamıyorum.
Çok kızdım, doğru! Ancak bu kadarını yapabiliyorum işte, yazıyorum öfkemi! Bir de TARAF okumuyorum, sokmuyorum eve! Cam bile silmiyorum!